Birazdan sayacağımız yerler, belirli müzik türlerindeki başarılarıyla, o müziğin adeta şehirle özdeşleşmesini sağladı ve gelecek nesillerden sanatçıların yetişme alanları olarak tarihi bir yere sahip oldu. Finlandiya’nın metal müziğinden Lizbon’un duygu yüklü fado müziğine, bu müzik şehirleri ve her paragrafın altından dinleyebileceğin seçtiğimiz yerel şarkılar, bir türlü kafandan atamayacağın bir melodiyi mırıldanmanı sağlayabilir!
(Müzik oynatıcılarla sorun yaşıyorsan, momondo şarkı listemize buradan ulaşabilirsin.)
Yé-yé ve Chanson Française – Paris, Fransa
Chanson Franςaise koleksiyonunun vazgeçilmez bir parçası olan Serge Gainsbourg © Kinolamp
Fransa’nın, ne zaman bir Serge Gainsbourg veya France Gall şarkısı duysan Paris’i hayal etmeni sağlayan kendine has bir tarzı vardır. Belki de, 1960’ların İngiliz pop şarkılarında sıkça duyulan “yeah, yeah” (evet, evet) kelimelerinin Fransız aksanlı bir yorumu olan yé-yé müziğinin hoş melodilerine çoktan âşık olmuşsundur bile.
Fransız başkentinde, bu ezgilerin keyfini açıldıkları zamandan bu yana hiç değişmemiş rüküş semt barları ve kafelerinde çıkarabilirsin. St. Ouen bitpazarının yakınlarında bulunan Chez Louisette, kurulduğu tarih olan 1930’lardaymışsın gibi hissetmeni sağlayacak bir dekorasyon ve bu eski ezgilerin eşliğinde mütevazı kahveler sunar.
Trois Baudets ise Paris’in Fransızca olduğu sürece tür ayrımı yapmayan canlı müzik mekânlarından biridir. Jacques Brel ve Georges Brassens gibi ünlülerin de geçmişte bu sahnede yer aldığını belirtelim. Fransa’nın yé-yé efsanelerinden birini onurlandıran tutkulu bir gösteri için, Claude François’yı anma niteliğinde bir yer olan Le Soixante Douze’a gidebilirsin. Eski bir Claudette (Claude François’nın arka plan dansçıları) olan Ketty Sena’nın sahip olduğu Afro-Antil esintili bu restoran, merhum sanatçıyı onurlandıran gösteriler sunuyor.
Ücretsiz Paris şehir rehberimiz momondo places’i doğrudan iPhone’una indirebilirsin (şu anda sadece İngilizce olarak mevcut).
Country – Nashville, Tennessee, ABD
Nashville, Tennessee’deki country müzik efsaneleri
İçindeki kovboyu serbest bırak ve diğer adıyla “ABD’nin Müzik Şehri” olan Tennessee, Nashville’de country müziğin ruhunu ve kalbini keşfet. Şehrin simgeleri arasında sayılan Grand Ole Opry House gibi mekânlar, günümüze kadar Carter Family (country müzik yıldızı olan ilk grup olarak kabul edilir) ve daha modern sanatçılardan Carrie Underwood gibi isimleri sahnesinde ağırladı.
Nashville’deyken Johnny Cash isminin akla gelmesi kaçınılmaz bir olay. 1980’de Country Music Hall of Fame’e kabul edilen ve Downtown’da adına bir müze açılmış olan sanatçının Nashville’deki kariyeri ve ölümü şehrin tarihinin önemli bir parçası oldu. Johnny Cash’i anmak için, 1970’te açılan tarihi bir alternatif müzik sahnesi olan Exit/In’i ziyaret edebilirsin.
Yeni sanatçıları keşfetme arzusuyla mı yanıp tutuşuyorsun? Küçük müzik salonunda düzenlediği akustik amatör gecelerinde Garth Brooks ve Taylor Swift’in mütevazı başlangıçlarına sahne olan Bluebird Cafe’ye uğrama şansını sakın kaçırma. Güneş battığında, hareketli bir gece hayatı için Nashville’in merkezindeki neon ışıkları takip edebilir veya Nashville Palace’ta dans ederek çizmelerindeki tozu atabilirsin. Haftanın belirli gecelerinde düzenlenen klasik danslar ve köy dansları katılman için seni bekliyor.
Opera – Venedik, İtalya
Opera sanatçılı bir gondol gezisi mi? Venedik’e hoş geldin!
Romantizm, zarafet ve zenginliğin doğru bir şekilde sahnelenmesine şahit olmak için, İtalya’nın Venedik şehrinde operayla dolu bir geceden başka yere bakmana gerek yok. Tarihteki ilk opera sayılan 16. yüzyıldaki Florentine Jacopo Peri’nin Dafne eserinden bu yana, opera İtalya’nın en görkemli ve harikulade tiyatrolarında sahnelendi.
Ülkenin her yerinde opera gösterileri bulabilecek olsan da, Venedik gösteriden önce, sonra ve gösteri sırasında sunduklarıyla bu deneyimi mükemmelleştirmeyi başarıyor. Rialto Köprüsünün üzerinde gezinti ve şarkı söyleyen kanal kaptanlarıyla birlikte kanallarda tur atmayla geçen bir günün ardından üzerine en şık kıyafetlerini geçirsen iyi olur: çünkü operaya gidiyorsun! Yaldızlı süslemeler, melekli tavan freskleri ve kırmızı kadifeler gibi 19. yüzyıl estetik özellikleri sunan Teatro La Fenice, sayısız yangının ardından bir Zümrüdüanka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmayı başardı.
Sadece birkaç adım uzakta bulabileceğin daha doyurucu bir deneyim için, Palazzo Barbarigo Minotto’nun salonlarını dolaşarak ünlü operaların kısa versiyonlarını sergileyen Musica a Palazzo sanatçılarının arasına katılabilirsin. Bunun İtalyan geleneklerine sadık kalan gerçekten samimi bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz.
Tekno – Berlin, Almanya
Berlin’deki Tresor, tekno müziğin mabetleri arasında sayılabilir
Tekno müziğin kökeninin Berlin’e dayanmadığını biliyoruz. İlk olarak Michigan, Detroit’te ortaya çıkan tekno hareketi, 1980’lerde Berlin’e ulaştı ve orada kök saldı. Yasadışı parti mekânları, şehrin bodrum katlarında ve terkedilmiş binalarında mantar gibi bitmeye başladı. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ile yakın zamanlara denk geldiğinden, artık soru Doğu veya Batı Berlinli olmaktan çıktı ve ‘power electronic’ mi yoksa ‘hardcore’ müziği mi sevdiğin halini aldı.
Underground müzik ortamı Berlin’in efsanevi sahnesi Tresor’da 1991’den beri güçlü bir şekilde devam ediyor. İlk olarak eski bir alışveriş mağazasının mahzenlerinde açılan kulüp, 2007’de yenilenmiş bir elektrik santraline taşınarak burada yeniden açıldı. Tekno hareketinin Jeff Mills ve Blake Baxter gibi Detroit doğumlu isimleri de düzenli olarak kulübün çatısının altında sahne alıyor.
Berlin ile tekno bir araya geldiğinde zaman da önemini yitiriyor. Sabahın erken saatlerinden gecenin karanlığına kadar açık olan Berghain/Panorama Bar, müziğiyle birlikte kapıdaki sert güvenlik görevlileriyle de bilinen bir tekno müzik mekânıdır. Popüler Kreuzberg semtinde ise daha yaygın bir kesime hitap eden, aynı derecede yetenekli DJ’lere sahip Chalet’i bulabilirsin. Güneş doğduktan sonra, öğlen 12’den itibaren sahilde partiler düzenleyen IPSE ve Club der Visionäre gibi yerler sayesinde brunch zamanında da partiye devam edebilirsin.
Ücretsiz Berlin şehir rehberimiz momondo places’i doğrudan iPhone’una indirebilirsin (şu anda sadece İngilizce olarak mevcut).
Kalipso – Port of Spain, Trinidad ve Tobago
Trinidad ve Tobago’da yoldan geçenlere kalipso müziği çalan bir grup
Kalipso, Trinidad ve Tobago’da doğmuş bir Afro-Karayip müzik türüdür. İçine çoğunlukla güçlü bir politik mesaj katılan kalipso müziği, aslında yerel halkın yaşadığı zorlukları, politik görüşlerini ve başarılarını dile getiren ve köle işçiler arasında kullanılan müziksel bir iletişim çeşidiydi. Karayip esintili çok çeşitli halk enstrümanlarıyla çalınan müziğin şarkıları da dansları kadar tutkuludur.
Şubat ayındaki karnaval zamanında, Port of Spain caddeleri, kalipso ve soca müziği (kalipso müziğinin daha az politik bir alt türü) eşliğinde dans eden, rengârenk kıyafetlere bürünmüş parti tutkunlarıyla dolar ve burası en çılgın müzik şehirlerinden biri haline gelir.
Karnaval mevsiminin dışında ise, yerel bir üne sahip Mas Camp (De Nu Pub olarak da bilinir), yerel kalipso sanatçılarını buluşturan, favori müzisyenlerini keşfedebileceğin bir merkezdir. Eğlencene kısa bir ara verip, geceleri gösterişli bir şekilde ışıklandırılan bir dizi etkileyici Viktorya dönemi evi olan Magnificent Seven’ı bulabileceğin Queen’s Park Savannah’ı ziyaret etmeyi unutma.
Port of Spain’e uçak bileti ara
Metal – Helsinki, Finlandiya
Müziğiyle seyirciyi etkisi altına alan Lordi
Metal müziğin beşiği her ne kadar Black Sabbath grubunun ortaya çıktığı Birmingham olsa da, metal grubu yoğunluğunun en yüksek olduğu ülkenin Finlandiya olduğunu biliyor muydun? Bu gruplardan bazılarını bilmiyor olmana ihtimal yok: 2006’da Lordi grubu Eurovision şarkı yarışmasını kazandı ve Nightwish grubunun şarkıları ise Avrupa müzik listelerinin zirvelerinden uzun süre inmedi.
Ülkenin metal müziği ortamını kendin görmek istiyorsan, Finlandiya’daki konserlere göz atabilir veya doğrudan Helsinki’deki PRKL Club metal barına giderek, bodrum katında amatörlerle birlikte sahne alan uluslararası metal gruplarını dinleyebilirsin. Daha sıcak günleri beklemeyi mi tercih ediyorsun? Hazirandaki Tuska Açık Hava Festivali kafa sallarken bir yandan da güneşlenebileceğin üç günlük bir metal ziyafeti sunar.
Fado – Lizbon, Portekiz
Escadinhas de São Cristóvão’da tarihin merdivenlerinde yolculuk yap
Fado, 1820’lerde Lizbon’da ortaya çıkan, kayıp aşkların hatırlandığı, melankoli ve hasretle dolu derin bir hüzne sahip şarkılardır. Eğer Portekiz başkentinin duvarları şarkı söyleyebilse, günümüzden bir isim olan Ana Moura veya ilk fado şarkıcısı olarak kabul edilen Maria Severa gibi fadistaların haykırışlarını dillendirirdi herhalde. Maria Severa’nın portresini Lizbon’un diğer simgeleriyle birlikte Escadinhas de São Cristóvão merdivenindeki duvar resimlerinin arasında bulabilirsin.
Eski tramvaya atlayarak, dar yollar, geçitler ve hor davranılmış Magribi mimarisiyle dolu şehrin en eski mahallesi Alfama’yı ziyaret etmeyi de unutma. Buradaki derme çatma restoranlarda yemeğini yerken, bir yandan da bazen aşçılar bazen de garsonlar tarafından söylenen Lizbon’un en iyi fadosunun keyfini çıkar. Alfama’daki Clube de Fado da saygı duyulan şarkıcıların her gece sahne aldığı bir fado işletmesidir. Fado müziğinin hüzünlü nağmeleri hala kulaklarında yankılanırken, Alfama’nın yüksek noktalarına çıkarak, Castelo São Jorge’nin ışık saçan surlarının aynı derecede duygusal manzarasını seyretme fırsatını kaçırmayacağını biliyoruz.
Ücretsiz Lizbon şehir rehberimiz momondo places’i doğrudan iPhone’una indirebilirsin (şu anda sadece İngilizce olarak mevcut).
Rhythm & Blues (R&B) – New Orleans, Louisiana, ABD
New Orleans’taki Funky Pirate’ta ‘rhythm and blues’ keyfi
Şehirde doğan ünlü isimlerden Antoine “Fats” Domino’nun Bourbon Street’teki bronz heykeline yeterince uzun süre bakarsan, New Orleans’ın R&B cenneti olmasını sağlayan melodilerin yankılarını belki duyabilirsin. Eğer simgeleşmiş Fransız Mahallesi’nde o bar senin bu bar benim dolaşıyorsan, New Orleans’ın müzik sahnelerinin sonu yokmuş gibi hissetmen çok normal.
Adının ve eski püskü dekorasyonunun seni caydırmasına izin verme, Funky Pirate blues kulübünde her gece yerel ağır toplardan Big Al Carson gibi isimlerin gösterileri sahne alıyor. Hemen yürüme mesafesinde, Frenchmen Street bölgesinin tam kalbindeki ahşap iç dekorasyonlu DBA New Orleans barında kokteyllerin ve canlı müziğin keyfini çıkarabilirsin. Salı günleri de buralardan pek fazla uzaklaşmak istemeyebilirsin; çünkü her ne kadar ‘blues’ çalmıyor olsalar da, Treme Brass Band yürüyüş bandosu sana gerçek New Orleans tarzını gösterecektir.
Treme semtinden bahsetmişken, özgün bir Rhythm and Blues ve Afrika mirasını bir arada en iyi bulabileceğin yerlerden birisi bu tarihi semttir. Duygu yüklü ve özgün bir müzikle dolu, pek de gösterişli sayılamayacak bir gece için Ooh Poo Pah Doo’da barın sahibi Judy’e eşlik edebilirsin. Kendine barbunya fasulyesi ve pilavla dolu bir tabak kap ve NOLA’nın (New Orleans, Louisiana) sunduğu en iyi şeylerin keyfini çıkar.
Trip-hop – Bristol, Birleşik Krallık
Bristollu grup Massive Attack’la trip-hop müziğinin zirvesi
Müzik şehirleri söz konusu olduğunda, Bristol, hip-hop, drum and bass ve reggae esintili müzik yapan sanatçılar sayesinde hep ilklere imza atmıştır. Şehir 1990’lara gelindiğinde yeni bir türün doğuşuna da şahit oldu: hip-hop veya reggae unsurlarıyla yavaş bir davul ritminin ön planda olduğu bir tür elektronik müzik veya house olarak kabul edilebilecek trip-hop. Bunu daha iyi anlayabilmek için Portishead, Tricky veya Massive Attack gibi Bristollu grupları dinleyebilirsin.
Gündüz saatlerinde Banksy’nin en yeni sokak sanatı eserlerini görmek için Bristol’de dolaşabilirsin, ancak gece olduğunda müzik ortamıyla öne çıkan Stokes Croft bölgesine gitmeyi unutma. Lakota’da hip-hop, dub, trip-hop ve daha sayısız türe adanmış çok çeşitli etkinlikler seni bekliyor. Mr Wolfs ise trip-hop gruplarının düzenli olarak yer aldığı etkileyici sanatçı listesiyle kapanış saatlerine kadar müziğe doymanı sağlayacaktır.
Bristol’un şahit olduğu en son kültürel patlama – tür her ne kadar Londra’da doğmuş olsa da – Headhunter ve Appleblim gibi sanatçılar ve mükemmel gece kulüpleri sayesinde ‘dubstep’ ile oldu. Dubstep müziğine doyabilmek için eski bir depoda açılmış devasa bir sahne olan Motion’a uğrayabilirsin. Coşkulu Bristolluların bir sonraki bulacakları şey ne olacak dersin?
Benga – Nairobi, Kenya
Kenya’da soukous ezgileriyle dans et
Eğer safariye giderken Nairobi üzerinden geçiyorsan, neden bir süre takılıp, muhtemelen âşık olacağın benga müziğini keşfetmiyorsun? Luo müziğinin (halk şarkıları) soukous ritimleriyle evrim geçirmiş hali olan benga müziği, 1960’ların Shirati Jazz grubu sayesinde önemli bir popülarite kazandı.
Tüm bunların ne olduğunu anlamak istiyorsan, önündeki en büyük fırsat, akşam yemeği için Kuche Kuche kulübüne uğramak. Mekân yerel Tuskar biralarını yudumlarken Luo benga müziğinin keyfini çıkarmak için gelenler nedeniyle cuma günleri kalabalık olabiliyor. Daha fazla müzik türü sunan bir yer arıyorsan, DJ’lerin coşturduğu bir dans pisti, R&B, reggae veya hafta sonlarında canlı caz ve Doğu Afrika müzikleri sunan Klub House’u tercih edebilirsin.
Flamenko – Endülüs, İspanya
Flamenko’nun ritmi seni Endülüs’e kadar peşinden sürükleyecek
Flamenko’nun ihtirası tüm Endülüs’e yayılmış olsa da, müziğin en şehvetli halini bölgenin başkenti Sevilla’da bulabilirsin. Topukları birbirine vurup kastanyet çalmaktan çok daha fazlası olan Flamenko’da, toque (Flamenko gitarı) ve cante (şarkı) gibi unsurların eşlik ettiği el çırpmanın arkasında yatan tutkulu ritim keşfetmen için seni bekliyor.
Kökeninin İspanyol çingenelerine dayandığı söylenen bu müzik türü, Flamenko gösterilerinin sergilendiği Tablao sahnelerinde de görebileceğin gibi, en saf halinden daha klasik bir forma uzanan çeşitli türlere sahiptir. Bu Tablao sahnelerinden El Arenal, Flamenko gösterileriyle ünlüdür ve akşam yemeğini yiyen izleyicilerinin karşısına saygın sanatçılardan oluşan bir topluluk çıkarır.
Eğer denemek istersen, Taller de Flamenco, müziğe ilgi duyanlara İspanyol Flamenko sanatçılarının Flamenko müziğini ve dansını öğrettiği kurslar sunar.
