Özel bir cazibeye sahip az bilinen şehirleri keşfetmek varken neden turist kalabalıklarına ve ateş pahası fiyatlara katlanmak isteyesin ki? İster kısa bir hafta sonu kaçamağına ister uzun bir tatile çık, 2017’nin en iyi Avrupa şehir kaçamakları listemizle paranın karşılığını fazlasıyla alacaksın.
Bristol, İngiltere
Hiç darılma Londra! Bristol, endüstriyel geçmişini bir kenara bırakarak, İngiltere’nin yeni yaratıcılık merkezi olarak yeni bir kimliğe bürünüyor.
Burada ilk fark edeceklerinden biri de şehrin sokak sanatına duyduğu aşk olacak. Ara sokaklarda ve geçitlerde, bina duvarlarının ve köprülerin üzerinde karşılaşacağın grafiti eserlerinin ilgini çekeceğine emin olabilirsin. Bristol’ün asi çocukları arasında yer alan dünyaca ünlü Banksy, kendine has grafiti tarzıyla şehrin pek çok duvarında seni bekliyor. Bristol’ün bu farklı kimliklerini keşfetmeye başlamak için açık hava grafiti galerisi Stokes Croft mükemmel bir yer.
Instagram’ında grafiti eserlerini paylaşmaktan yorulduğunda, artık Bristol’ün underground müzik ortamına geçebilirsin. Eski polis karakolu The Island, electronica mekânı Cosies ve canlı caz barı Bristol Fringe, İngiltere’nin yeni müzik zevkine kulak aşinalığı kazanabileceğin sahnelerden sadece bazıları.
Aynı gün içinde, Akdeniz esintili yiyeceklerden atıştırıp (Bellita), yerel ürünlerle hazırlanan yepyeni lezzetlerin tadına bakarak (Bulrush) ve harika hamur işleriyle tanışarak (Hart’s Bakery) gün boyu yetecek enerjiye sahip olacaksın.
Graz, Avusturya
Mimari çeşitlilikle deneysel sanatları bir araya getirdiğinde, karşında bulacağın yerlerden biri de Avusturya’nın en büyük ikinci şehri Graz olacaktır. Şehrin mimarisi; Rönesans avlularından, barok saraylara ve avangart binalara çeşitlilik gösteriyor. Arnavut kaldırımlı tarihi semtte gezinirken karşılaşacağın 17. ve 18.
yüzyıldan kalma iyi korunmuş mimari harikalarının arasında Rönesans tarzında kemerli bir avlu barındıran heybetli Landhaus, stükko (işlemeli bir sıva türü) ile süslenmiş Haus am Luegg ve şehrin üzerinde yükselen 28 metrelik Schlossberg Saat Kulesi bulunuyor.
Graz sadece görkemli Avrupa mimarisi örnekleriyle yetinen bir yer değil. Bir uzay gemisini andıran Kunsthaus Graz ve Mur nehrinde insan yapımı çelik bir ada olan Murinsel, şehrin ultra modern mimarisine verilebilecek örneklerden bazılarıdır. 650 sanatçıyı bir araya getiren avangart bir festival olan Steirischer Herbst gibi etkinlikler ve Forum Stadtpark gibi deneysel sergi merkezleri sayesinde şehirde hiç sıkılmayacaksın.
Wroclaw, Polonya
Sayısız kola ayrılan Oder nehri üzerinde bulunan Wroclaw; 12 ada, 130 köprü ve sayısız su yolu ile nehir kenarı parkından oluşan bir şehir. Burayı ilk gördüğünde aslında Venedik’te olduğunu zannedebilirsin.
Karışık bir tarihi mirasa sahip olduğu için, şehir Gotik, Barok ve Art Nouveau tarzında mimari eserler barındırıyor. Harikulade pazar meydanı Rynek’te tüm bu farklı tarzları bir arada görmek mümkün.
Çevrede dolaşarak, 13. yüzyıldan kalma Gotik tarzdaki eski belediye sarayını ve cepheleri harika süslemelerle bezenmiş sayısız binayı görme fırsatı bulabilirsin. Gezinirken gözlerini dört açmayı da unutma: şehirde 300’ün üzerinde minik cüce heykeli bulunuyor ve bunların ilki 2001’de Orange Alternative antikomünist hareketinin bir parçası olarak ortaya çıktı. Wroclaw, kartpostallara yakışan güzelliğini, durmak bilmeden atan kültürel kalbiyle taçlandırıyor. Şehrin sunduğu menüde tiyatrolar, büyük festivaller, hareketli bir gece hayatı ve hesaplı yemek seçenekleri bulunuyor.
Aarhus, Danimarka
Danimarka’nın en büyük ikinci şehri olan ve kendini ‘ülkenin en mutlu şehri’ ilan eden Aarhus, kültürel etkinlikleri ve yenilikçi gastronomi ortamıyla isim yapmaya başlayan bir yer.
Sanat müzesi ARoS, Kopenhag hariç tutulduğunda Danimarka’nın en büyük sanat koleksiyonunu barındırıyor ve binanın üzerine monte edilen, sanatçı Olafur Eliasson’a ait sanat eseri ‘Your rainbow panorama’ sayesinde artık şehir manzarasının da en dikkat çekici binalarından biri.
Şehirde yıl boyunca her turistin kalp atışlarını hızlandıracak pek çok festival düzenleniyor ve hepsinden iyisi de, 2017 Avrupa Kültür Başkentleri için seçilen iki şehirden biri olduğu için, Aarhus’ta şehir kaçamağın sırasında zaman geçirebileceğin pek çok kültürel etkinlik bulabileceksin. Turistik gezilerinin arasında enfes yiyeceklerle enerjini toplayabilirsin. Şehrin yemek ortamının öne çıkan mekânları arasında Frederikshøj, Substans ve Gastromé gibi Michelin yıldızlı restoranlar bulunuyor.
Funchal, Portekiz
“Rezene tarlası” anlamına gelen Funchal, Portekiz’in Madeira adasının başkentidir. 15. yüzyılda bir yerleşim yeri haline gelen şehir, zaman içinde korsan sorunuyla uğraşan bir liman şehrinden, zengin bir ticaret merkezine ve karavelalar için önemli bir mola yerine dönüşmüş. Madeira Story Centre, Funchal’ın çalkantılı geçmişini multimedya sergileriyle ortaya koyuyor ve hatta belirli ortamların kokularını da yeniden canlandırma yöntemiyle ziyaretçilerine sunuyor.
Şehrin en eski semti Zona Velha’da tarihle sanatın yolları bir kez daha kesişiyor. Semti gezerken, eskimeye başlamış bölgeyi yeniden canlandırma girişiminin bir parçası olarak sanatçılar tarafından boyanan tarihi evlerin kapıları dikkatini mutlaka çekecektir. Yerel halkın en büyük alışkanlıklarından biri de harikulade bir Art Deco binanın içinde kurulan Mercado dos Lavradores’I ziyaret etmek. Her hafta kurulan pazarın tezgâhlarını çevre köylerden gelen çiftçilerin getirdiği taze meyveler, sebzeler, çiçekler ve deniz ürünleri süslüyor. Dilersen sulu bir şeker elmanın tadına bakıp, çantanı taze incirler ve cüce muzlarla doldurabilirsin.
Turku, Finlandiya
Finlandiya’nın başkenti ve en büyük şehri unvanı Helsinki’de olsa da, bu her zaman böyle değildi. Rusya’nın 1800’li yılların başlarında Finlandiya’yı fethetmesiyle başkent Rus sınırına daha yakın olan Helsinki’ye taşındı. Bunun öncesinde, Finlandiya’nın en büyük şehri ve yönetim merkezi ülkenin güneybatı kıyısında yer alan Turku’ydu.
13. yüzyılın sonlarında kurulan Turku, klasik bir Avrupa Orta Çağ şehri olarak kolayca özetlenebilir: Şehirde tarihi bir kale, bir katedral, bunları çevreleyen bir nehir ve bir pazar yeri var.
Ancak, şehrin sundukları bunlardan ibaret değil ve bunu da şehirde yaşayan büyük öğrenci nüfusuna borçlu. Aura Nehri’nin kıyısını şehrin kalbi olarak tarif edebiliriz: hava müsait olduğunda halk bir şeyler yiyip içmek ve canlı müzik dinlemek için burada toplanıyor. Nehir kıyısına demirlemiş tekne restoranlar da eşsiz manzaralar eşliğinde lezzetli yemekler sunuyor.
Yaz aylarında şehir müzik festivallerinin ve kültürel etkinliklerin de adresi oluyor: Avrupa’nın en eski festivallerinden Ruisrock ve tarihin yeniden canlandırıldığı Turku’nun Orta Çağ Pazarı gibi etkinliklerle yaz sonsuz olasılıklara açık gibi görünüyor.
Bologna, İtalya
Eğik kulesi için Pisa’yı, kanalları için Venedik’i ve kemerli salonları için Floransa’yı ziyaret etmek istiyorsan, belki de tüm bunları zarif Bologna’da, hem de durmadan konuşan turist kalabalıkları ve tavan yapmış fiyatlarla uğraşmadan bulabileceğini bilmiyor olabilirsin? Avrupa’nın en eski üniversitesine ve bunun sağladığı tüm o yaratıcı meraklılığa ve kültürel etkinliklere ek olarak, şehrin ortaçağdan kalma dokusunu kilometrelerce uzunluktaki revakların altında yürüyerek keşfedebilirsin. Burada ünlü Neptün Çeşmesi’ni ziyaret edebilir, romantik sarayların ve görkemli bazilikaların harikulade manzaralarını sunan grafitilerle dolu meydanlarda dinlenebilir ve eski Yahudi mahallesindeki esnaf atölyeleriyle Saragozza semtindeki modern sanat ortamına göz atabilirsin. Sundukları İtalyan aperitifleriyle seni şımartmak için bekleyen sayısız trattoria (lokanta) ve osteriadan (kafe) bahsetmedik bile…
Glasgow, İskoçya
Hem gerçekçi hem de heyecanlı bir yer olan cana yakın şehir Glasgow’un ciddi Viktorya dönemi binaları ve restore edilen 18. yüzyıl depolarının arasında güçlü bir işçi sınıfı mirası ile neşeli, modern bir hedonizm bir araya geliyor.
Şehri daha yakından tanıyabilmek için, ünlü Barras pazarında alışveriş yapanları izleyebilir, Merchant City’de batı kıyılarından getirtilen deniz ürünlerinin tadına bakabilir ve ünlü mimar Charles Rennie Mackintosh’un şehrin pek yerinde karşılaşabileceğin Yeni Sanat Akımı tarzındaki eserlerine göz atabilirsin. Hava kasvetli bir ruh haline büründüğünde, şehrin neredeyse hepsi ücretsiz olan karma müzelerinden birine girebilir, eski plak avına çıkabilir veya İskoç tarzları ve müzik sayesinde etkileyici bir ortam sunan sayısız bar veya gece kulübünden birinde viskini yudumlayabilirsin.
Córdoba, İspanya
Gizli avlulardan yayılan gitar sesleri, gölgelikli verandaları dolduran portakal ağacı ve palmiye kokuları ve dar ve dolambaçlı bir sokak karmaşası halindeki eski Yahudi ve Müslüman mahalleleri… Bir zamanlar Avrupa’nın en büyük kültürel merkezlerinden sayılan ama şimdi huzur dolu bir uykuda olan bu tarihi şehir, artık o büyülü Mağribi cazibesini çoğunlukla kendine saklamayı tercih ediyor.
Şehrin tartışmasız en önemli baş tacı, şehrin sofistike ve zengin geçmişine adeta bir kanıt olan ve her ziyarette insanı yeniden mest eden Kurtuba Camii’dir. Modern Endülüs yaşamımın ve tabii ki enfes lezzetlerinin tadına bakmak için de Plaza de las Tendillas’ta veya Guadalquivir nehrinin hareketli kıyılarında dolaşabilirsin.
Bergen, Norveç
Ahşap sokak araları ve dostça birbirine yaslanan alınlıklı sıra sıra evleriyle tarihi semt Bryggen’in kuzeye özgü zarafetini, belki de ancak onu çevreleyen sarp dağlar ve baş döndürücü vadilerin oluşturduğu görkemli arazi gölgede bırakabilir. Doğa herhalde ancak bu kadar haşmetli olabilirdi.
Fiyortlar ve tepeler arasına kurulu Bergen, uzaklığına rağmen şaşırtıcı derecede hayat dolu bir yerdir. Burayı ziyaretinde deniz kenarında resim yapan sanatçıları izleyebilir, Fisketorget’te kral yengeci sandviçi yiyebilir ve rıhtımdaki rahat bir kafede buharı tüten skillingsbolle (tarçınlı çörek) yerken şarkılar mırıldanabilirsin. Kültüre doymak için gitmen gereken yer de, Oslo dışında en büyük Edward Munch koleksiyonuna sahip yer olan KODE 3’tür. Pastanın çileğini mi merak ediyorsun? Burayı ziyaret etmek hiçbir zaman şimdiki kadar ucuz olmamıştı.
Utrecht, Hollanda
Amsterdam’a sadece 30 dakika uzaklıkta bulunan, öğrencilerle (ve öğrencilere uygun fiyatlarla) dolu tam bir Hollanda şehri olan Utrecht, Hollanda’nın en iyi sakladığı sırlarından biridir ve en önde gelen özelliği de, sunduğu genç, rahat ve ilerici ortamıdır. Utrecht’te neler mi yapabilirsin?
Göreceğin turistik yerleri tekneyle gezebilir, yemyeşil parkları dolaşabilir ve panoramik manzaralar için Dom Kulesi’nin 465 basamağını tırmanmadan önce enerji toplamak için Oudegracht’ın kıyısında patates kroket atıştırabilirsin. Filozoflar, şairler ve gezginler taş döşeli yolları aşındırırken, durgun kanallar yeraltındaki hayatın bolluğunu ortaya çıkarıyor: restoranlardan müzik sahnelerine ve gösterişli butiklere uzanan mekanların doldurduğu şehrin mahzenleri, keşfedilmeyi bekleyen kozmopolit bir kültürle dolup taşıyor.
Montpellier, Fransa
Güçlü, çok kültürlü, zarif ama rahat olan güneşli Montpellier, genç ve hayat dolu kalbinden ödün vermeden Akdeniz şıklığıyla dolup taşan bir şehirdir. Zarif evlerin sıralandığı gösterişli bulvarlar ve yosun tutmuş süs havuzlarının süslediği tuhaf meydanlar, sadece bir taş atımı mesafedeki eski semtin dar sokaklarıyla ve ılık plajlarla hoş bir zıtlık içerisindedir. Burayı ziyaretinde, otomobillerin giremediği şehrin tarihi merkezini gezebilir, antika alışverişi yapabilir, Place de la Comedie’de kahve içebilir veya tasarımını Christian Lacroix’nın yaptığı tramvaylarla şehri gezebilirsin. Musée Fabre’de sanat dolu bir gezinti, mimari açıdan ilerici bir semt olan Antigone’yı ziyaret veya hoş bir şehir bahçesi olan Jardin des Plantes’u görmek de Montpellier ziyaretine sıkıştırabileceğin diğer aktiviteler. Tahmin ettiğin gibi, burada ılık geceyi sohbetle geçirebileceğin bolca şarap barı da bulunuyor. Ne de olsa Güney Fransa’dasın.
Leipzig, Almanya
Bach ve Wagner, Goethe ve Nietzsche gibi devlerin yaşadığı, Berlin Duvarı’nın yıkılmasındaki önemli rolüyle Kahramanlar Şehri olarak anılan Leipzig, en azından sahip olduğu tarz kadar kaliteli ve zengin bir şehir olduğunu sayısız defa kanıtlamış bir şehirdir.
Şehir manzarasını ormanlar ve göllerin süslediği, baroktan post moderne her tür mimari tarzın görülebildiği şehirde, genç ve yaratıcı yeteneğin ateşlediği endüstriyel uğultu adeta hissedilebilmektedir.
Ziyaretinde bohem Baumwollspinnerei’deki (eski pamuk dokuma fabrikası) sanatçı stüdyolarına göz atmayı, salaş bir mekân olan MoritzBastei’de elinde birayla zaman geçirmeyi veya Berlin’i andıran tekno müzik ve gece kulübü ortamına atılmayı ihmal etme. Bu şehir hakkında koparılan yaygaranın sebebini yakında sen de anlayacaksın.
Antwerp, Belçika
Biraz dikkatli olursan, uluslararası bir liman şehri olan Antwerp’te, şehrin zengin ticaret geçmişine dair ipuçları olarak her şekilde ve boyutta sayısız tekne görebilirsin. Bu ihtişam dolu mazinin işaretleri, şehrin ortaçağdan izler taşıyan kalbinde daha da belirgindir; labirenti andıran caddelerin ortasındaki Grote Markt’ta ticari prestijin gösterişli simgelerinden cam cepheli lonca binaları yükselir. Antwerp’teyken, rıhtım bölgesinde veya büyük usta Rubens’in evinde ve bahçelerinde dolaşarak gururlu Flaman mirasına şahit olabilir, bir sarayı andıran Antwerpen-Centraal tren istasyonunun ihtişamına hayret edebilir ve şehrin elmas tıraşlama zanaatında büyük ün kazanmasını sağlayan muhteşem taşlara hayranlıkla bakabilirsin. Belçika keşfini eksiksiz bir şekilde noktalamak istiyorsan, öncelikle büyükçe bir porsiyon midye ve patates kızartmasıyla açlığını gidermeli ve yemeği Belçika waffle’ları ile noktalamalısın.
Bratislava, Slovakya
Üzüm bağları ve sık ormanların kapladığı dağlarla çevrili, Viyana, Prag ve Budapeşte’ye çıkan yolların tam merkezinde yer alan Slovak başkenti, bir zamanlar uykudaki bir kırsal bölgeyken, artık güçlü bir şekilde ilerleyen bir Avrupa şehri haline geldi. Komşularından daha az kalabalık ve daha ucuz olan Bratislava’nın soğan kubbeli kiliseleriyle Habsburg avcı köşkleri mütevazı bir kırsal çekiciliğe sahipken, hareketli kaldırım üstü kafeleri ve partilerin yoğunluklu olduğu gece hayatı ortamı belirgin bir kozmopolit havanın ipuçlarını verir. Şehri görmek için en iyi yöntem yılan gibi kıvrılan Danube’de bir tekne yolculuğudur ve kale surları da muhteşem manzaralar sunar. Sarımsak çorbası ve bryndza (yumuşak bir koyun peyniri) buranın başlıca lezzetlerindendir ve şehrin dost canlısı ama içine kapanık yerlileriyle birlikte oturup Borovicka konyağı içmeyi de unutmamalısın.
Basel, İsviçre
Basel aslında küçük bir yer olsa da, barındırdığı sanat ortamı pek çok büyük şehri gölgede bırakır. Şehrin güçlü estetik algısı, dünya çapındaki müzelerinden ve zarif mimarisinden, şık restoranlara ve hoş butiklere her yere uzanmaktadır.
İkinci el kıyafetler, kitaplar ve küçük süs eşyaları için Petersplatz bitpazarını talan edip, akıntı gücüyle çalışan feribota binebilir veya kıvrılarak Almanya’ya uzanan Ren Nehri’nin muhteşem manzaralarına şahit olmak için Romanesk Gotik tarzdaki Münster Katedraline tırmanabilirsin. Görkemli Basler Fasnacht bahar karnavalını görmek için burayı Şubat’ta ziyaret etmelisin. İsviçre şehirlerinin bile biraz sert ve kaba bir yanı bulunur; şehrin bu yönüne şahit olmak için, daha az gösterişli barların bulunduğu işçi sınıfının yaşadığı Kleinbasel bölgesine uğrayabilirsin.