TV yapımları şu sıralar altın çağını yaşıyor. İlgi alanın ister hayali dünyalar, tarih veya suç konulu yapımlar olsun, her hafta takip edebileceğin bir TV dizisi mutlaka bulunuyor. Peki, bu yapımları takip etmemizi sağlayan ne? Bunun nedeni belki büyüleyici anlatımları, sevdiğimiz (veya nefret etmeyi sevdiğimiz) ete kemiğe bürünmüş karakterleri ve gerçeğe sadık kalan ortamları olabilir. Kaç tane TV yapımcısının stüdyoya girmektense yapımlarını bir yere giderek çekmeyi seçtiğini duysan şaşırırdın. Tabii ki, bu sayede o yerleri bizzat giderek kendin de görebiliyorsun.
İşte yılın en popüler TV dizilerinden bazılarının çekildiği yerlere dair dizi mekânları rehberimiz:
Narcos – Medellín, Kolombiya
Netflix, 2015’te Kolombiyalı kokain baronu Pablo Escobar’ın yükselişini ve düşüşünü anlatan 10 bölümlük bir dizi yayınladı. TV dizisi 1970’lerin sonundan itibaren Escobar’ın hayatını ekrana getiriyor ve ikinci sezonu da ülke çapında şiddetlenen uyuşturucu savaşına odaklanıyor. Narcos çok fazla sayıda olumlu eleştiri alarak dünya çapında bir başarı yakaladı ve bunun önemli nedenlerinden biri de etkili görselliğiydi.
On yıllarca süren iç savaşın ardından, Kolombiya turist güvenliğini önemli derecede artırdı ve her yıl 2,5 milyon turist ağırlıyor. Medellín suçla dolu geçmişini arkasında bıraktı ve yenilikçi bir kentsel gelişim merkezine dönüşüyor.
Çocukları ve yetişkinleri yalınayakla farklı yüzeylerde yürümeye teşvik eden Zen esintili şehir parkı Parque de los Pies Descalzos (Yalınayak Parkı) ve yüksek teknolojili ağaca benzer bir yapı olan ve havayı temizleyen “eco-tree” (eko-ağaç) burada bulabileceğin o eşsiz turistik yerlerden bazıları.
Escobar’ın eskiden “kirli işlerini” yürüttüğü semti merak ediyor musun? Eskiden işçi sınıfının yaşadığı bir kenar mahalle olan, günümüzde ise dev siyah kayaları andıran üç binadan oluşan sanat ve topluluk merkezi Parque Biblioteca España’yı barındıran Comuna 1’e giden teleferiğe binebilirsin.
Top of the Lake – Glenorchy, Yeni Zelanda
Top of the Lake, 2013’te yayın hayatına başladığında çeşitli ödülleri silip süpürdü ve “ustalıkla hazırlanmış”, “sürükleyici”, “bir başyapıt” gibi övgüler topladı. Jane Campion’un bu yedi bölümlük draması, Yeni Zelanda’nın ücra Laketop kasabasına dönen ve 12 yaşında hamile bir kızın kaybolmasını araştıran dedektif Robin Griffin’i merceğine alıyor.
Yeni Zelanda doğumlu Campion bu mini diziyi yerinde çekmeyi tercih etti ve kurgusal Laketop kasabası olarak da soyutlanmış bir yerleşim birimi olan Glenorchy’i seçti. Queenstown’dan arabayla bir saatlik uzaklıkta bulunan Glenorchy, Wakatipu Gölü’nün kuzey ucunda yer alıyor ve tartışmasız güzelliği sayesinde Yüzüklerin Efendisi ekibi başta olmak üzere çeşitli film ekiplerinin tercihi oldu.
Glenorchy farklı turist tiplerine de hitap ediyor; eğer doğayı seyredeceğin huzurlu bir köşe arıyorsan burada kendini bulacaksın. Glenorchy Lagünü’nde yüzme, Wakatipu Gölü’nde balık tutma ve uzun yürüyüş gezileri burada yapabileceğin şeylerden bazıları. Adrenalin arayan turistler için de yamaç paraşütü, rüzgâr sörfü ve paraşütle atlama gibi seçenekler bulunuyor.
Daha fazlası: Yeni Zelanda’nın gizli harikalarından bazılarını keşfet
Westworld – Utah, ABD
HBO’nun yeni TV dizisi Westworld, kendi hayatlarının ve gerçek insanların hayatlarının üzerinde hiçbir kontrole sahip olmayan insan görünümlü robotların yaşadığı kovboy temalı bir eğlence parkının hikâyesini anlatan aynı adlı 1973 yapımı filmin yeniden çevrimi. Dizinin genel havası karanlık ve kasvetli olsa da, sinematografinin güzelliği pek çok izleyiciyi kendine hayran bırakmayı başardı.
Dizinin yaratıcısı Jonathan Nolan, Utah’ın etkileyici manzarasının ortasında, “zarif ve saf bir şekilde Amerikan” olarak adlandırdığı o yerlerde bulduğu “klasik John Ford kovboy filmleri” havasını yakalamaya çalıştı.
Doğu Utah’taki Castle Valley ve Fisher Valley’nin sarp dağları ve kaya oluşumları eserde yoğun bir şekilde yer buluyor. Bu iki yer de, Arches ve Canyonlands Ulusal Parklarını keşfetmek için harika bir nokta olan Moab şehrine yakın bir konumda bulunuyor. Kumtaşı sütunların, renkli tepelerin ve doğal kemerlerin en etkileyicilerinden bazıları burada yer alıyor ve başka bir yerde karşılaşılması zor, esrarengiz ve büyülü bir manzara yaratıyor.
Bu jeolojik mucizelerin güzelliği şiirsel isimlerine de yansımış durumda: Devil’s Garden (Şeytanın Bahçesi), The Three Gossips (Üç Dedikoducu) ve Dead Horse Point (Ölü At Noktası) ise bunlardan sadece bazıları.
Daha fazlası: Kanyon bölgesinde yol gezisi
Game of Thrones – Hırvatistan, İrlanda, İzlanda, Fas
G.R.R. Martin’in fantezi edebiyatı başyapıtı Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire), 2011 yılında HBO’nun Westeros dünyasını televizyona taşıma kararıyla dünya çapında bir sansasyon yarattı. Ortaçağ’ı andıran kurgusal bir dünyada geçen TV dizisi, en büyük güce sahip mevki olan Demir Taht için mücadele eden çeşitli soylu ailelerin hikâyesini anlatıyor.
Game of Thrones çok farklı iklimler ve kültürler barındıran bir fantezi dünyasında geçiyor ve bunu ekrana yansıtabilmek için yapımcılar da çekimleri başta İzlanda, Hırvatistan, Fas ve Kuzey İrlanda olmak üzere farklı yerlerde yapıyor.
İster bir süreliğine Jon Snow’un yerine geçip İzlanda’daki ünlü Ring Road’u keşfetmeyi, ister ejderha diyarları olan Fas şehirleri Essaouira ve Ait-Ben-Haddou’yu gezmeyi seç, maceradan payına düşeni sen de alabileceksin.
Hırvatistan’ın surlarla çevrili Ortaçağ şehri Dubrovnik olarak da bilinen Westeros başkenti Kralın Şehri’nde (King’s Landing) güç çekişmelerinin ve entrikaların dünyasına adımını at. Tarihi semtin dar mermer caddelerinde gezerek Adriyatik Denizi’nin muhteşem manzaralarının ve yüzlerce yıllık mimarinin keyfini çıkar.
Kral Yolu’nun sıra sıra dizilmiş görkemli ağaçlarından büyülenmiş miydin? Kuzey İrlanda’ya seyahat ederek Dark Hedges’te 200 yıllık kayın ağaçlarının arasında yürüme duygusunu tadabilirsin.
Atlanta – Atlanta, Georgia, ABD
2016’nın en çok övgü kazanan TV dizilerinden biri olan Atlanta, rapçi kuzeni Paper Boi’un menajerliğine soyunan üniversite terk karakter Earn’ün hikâyesini anlatıyor ve bu karakteri yapımcı, müzisyen ve aktör olan Donald Glover canlandırıyor. Glover; rap müzik ortamının, ırksal ve ünlülere dair kültürün ve tabii ki Atlanta’nın görsel bir anlatımını yaratmayı başardı. TV dizisinin buradan başka bir yerde çekilmesi de düşünülemezdi zaten.
Georgia’nın en kalabalık şehri Atlanta, The New York Times tarafından “hip-hop’ın ağırlık merkezi” unvanına layık görüldü ve gerçekten de bunun hakkını veriyor. Outkast, T.I., Ciara, Cee Lo Green ve Usher gibi birden fazla kez platin plak kazanmış Atlantalı sanatçılarla, şehir hip-hop, R&B, caz veya bağımsız rock fark etmeksizin müzik mekanları konusunda hiçbir eksiklik yaşamıyor. Drunken Unicorn, Apache Cafe veya Smith’s Olde Bar’ı deneyebilirsin.
Atlanta sadece müzikle yatıp kalkan bir şehir değil. Tarihi, kültürü ve mutfağıyla da göz dolduruyor. Martin Luther King’in korunma altındaki çocukluk evini ziyaret edip, ardından eski bir tren hattının çok amaçlı bir kamusal alana dönüştürülmesiyle yaratılmış Atlanta BeltLine’daki sanat eserlerini inceleyebilir ve günü South City Kitchen’da Güney Amerika tarzında bir akşam yemeğiyle noktalayabilirsin.
The Bridge – Danimarka ve İsveç
Danimarka-İsveç yapımı suç/gerilim dizisi Broen/Bron (The Bridge) 2013’te yayınlanmaya başladığında çok geçmeden yeni bir İskandinav başarısı olacağını kanıtladı. TV dizisi, Øresund’un (Danimarka ile İsveç’i birbirine bağlayan boğaz) karşı yakalarından iki dedektifi ve onların iki ülkenin arasındaki sınırı aşan cinayetleri incelemelerini konu alıyor.
Dizi, Øresund Köprüsü’yle birbirine bağlanan Kopenhag ve Malmö şehirlerinde çekildi. Kopenhag ile Malmö’yü birbirine bağlayan ve hem demiryolu hem karayolu taşımacılığı yapılan 8 kilometrelik Øresund Köprüsü, Avrupa’daki bu türde en uzun köprüdür. Dilersen araba veya trenle üzerinden geçebileceğin gibi, köprüyü izlemek için harika bir nokta olan Malmö’nün güneybatısındaki Lernacken’e bisikletle de gidebilirsin.
Filmin çekildiği önemli yerlerden biri de, Kopenhag’ın etnik açıdan en çok çeşitlilik sunan semti Nørrebro’nun merkezindeki yaya caddesi Blågårdsgade. Gündüz kahvelerini içen öğrenciler, alışveriş yapan yerel halk ve geceleri işten sonra bir şeyler içmek için uğrayan insanlarla cadde günün her saatinde hayatla dolup taşıyor.
İskandinav TV programlarının dünyasına daha derin bir bakış atmak ister misin? Nordic Noir Tours, Kopenhag ve Malmö’de bu konuda uzmanlaşmış özel turlar sunuyor.
Peaky Blinders – Liverpool, Birleşik Krallık
BBC’nin gangster dizisi Peaky Blinders, 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda Birmingham’da geçiyor ve aynı ada sahip bir çetenin aktivitelerini konu alıyor. Çekimler, döneme ait yerler gerektirdiğinden film büyük ölçüde Liverpool’da çekiliyor ve yüksek binaları ile dikkat çekici mimarisi sayesinde en önemli açık hava mekânlarından bazılarını da Liverpool sağladı.
Rodney Street’te dolaşıp George dönemi mimarisi örneklerini inceleyebilir veya Powis Street’te gezerek harabe halindeki evlerin kanunsuz semtlere nasıl hayat verdiğini hayal etmeye çalışabilirsin. Kırsal bir bölgede yer alan 16. yüzyıldan kalma Croxteth Hall malikânesi de TV dizisinde yer buluyor.
Liverpool’un en önemli tarihi miras alanlarından olan bu malikâne; hala hizmet veren bir çiftlik, bir Viktorya dönemi bahçesi ve doğa koruma alanı barındırıyor. Bunların tümü halka açık ve bir günlüğüne şehirden uzaklaşmak için mükemmel bir fırsat sunuyor.
Liverpool’daki tüm çekim mekânlarını rehberli turlarla keşfederek Peaky Blinders çetesi ve Liverpool’un tarihi hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilirsin.
Girls – New York City, New York, ABD
Lena Dunham’ın New York’ta geçen bu komedi-drama dizisi; hayatları iş, erkek arkadaşlar, partiler, dostluklar ve New York’ta yaşamanın getirdiği zorluklar arasında geçen yirmili yaşlardaki dört genç kadına odaklanıyor. Altıncı sezonun 2017’de yayınlanmasıyla birlikte Hannah, Shoshanna, Marnie ve Jessa’ya veda etmek zorunda kalacağız.
Girls dizisini çok geçmeden Sex and the City ile aynı kefeye koymaya başlayacaksın ama Girls dizisinin kadınları 90’lardaki TV dizisinin kadınlarının gözler önüne serdiği lüks yaşama pek o kadar yakın değil. Bu da en çok yaşadıkları yerler gözler önüne serildiğinde ortaya çıkıyor.
Dizinin dört kadın kahramanının hayatı çoğunlukla Brooklyn’de geçiyor ve dizinin tamamı gerçek mekânlarda çekildiğinden bu yerlerin çoğunu ziyaret etme şansına sahipsin. Mesela, çeşitli karakterlerin çalıştığı yer olan Greenpoint’teki Café Grumpy’de kremalı bir lattenin keyfini çıkarabilirsin. Brooklyn’in bağımsız kitapçıları Book Thug Nation ve Spoonbill & Sugartown da ekranda yer buluyor. Bushwick’in “gelmiş geçmiş en iyi partisine” katılma fikri kulağa nasıl geliyor? Bushwick Daily’i takip etmeyi sakın unutma.
Dizideki karakterler sık sık Brooklyn sınırlarının dışına çıkarak, kokteyl barı Tom & Jerry’s 288 Bar, sanat galerisi Lehmann Maupin ve etkileşimli tiyatro Sleep No More gibi Manhattan barlarına ve sanat mekânlarına uğruyor.