Dünyamız, insanları mutlu eden, etkileyici ve sıra dışı yerlerle dolu. Dünyayı dolaşarak bu 15 büyüleyici turistik yeri sen de keşfedebilir ve ölmeden önce görülmesi gereken yerler listeni tamamlayabilirsin.
Kalabalıkların seni yıldırmasına sakın izin verme… Bu yerler ziyaret edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.
Salar de Uyuni Tuz Gölü, Bolivya
Suyla kaplandığında dünyanın en büyük aynalarından birine dönüşen uçsuz bucaksız bir tuz çölü hayal et… Evet, böyle bir yer gerçekten var! Yaklaşık olarak Bahamalar kadar bir alan kaplayan Salar de Uyuni, tarih öncesi Lago Minchín gölünün kuruyarak arkasında tuz birikintileri ve tuz düzlükleri bırakmasıyla oluşmuş. Denizle bağlantıları olmadığından çevredeki dağlardan sızan tuz çökeltileri de burada birikmiş. Günümüze geri dönersek, Salar de Uyuni unutulmaz bir deneyim vadediyor: kuraklıktan çatlamış toprağı anımsatan parlak tuzlardan oluşmuş düz bir arazi ve buranın güzelliğine güzellik katan birkaç adacık hayal et. Yağmurlu aylarda (aralıktan nisana kadar), ince bir su tabakası bu tuz çölünü geniş bir göle dönüştürüyor ve bu göl gökyüzünü o kadar mükemmel bir şekilde yansıtıyor ki gökyüzü ile dünya arasında uzanan ufuk çizgisinin nerede olduğunu bulmak bile imkansızlaşıyor.
Mavi şehir Şafşavan, Fas
Fas’ın mavi şehri Şafşavan, her ne kadar tamamen karayla çevrili olsa da, Rif Dağları’nın eteklerinde gizlenmiş, uçsuz bucaksız mavi bir denizi andırıyor. Şehrin kuruluşu, Şafşavan’ın İspanya’dan sürgün edilenler için bir Mağribi kalesi olarak hizmet verdiği 1471’e kadar uzanıyor. Zaman içinde, şehir Berberi yerli halkıyla birlikte yaşayan Yahudi ve Hıristiyan inancından kişilere de kucak açmış. Bu mavi vahanın ortasında dururken, burada yaşayan insanların benzersiz bir zevke sahip olduklarını düşüneceksin. Oysa tüm evleri mavi renge boyamalarının ardında dinsel bir neden yatıyor. Burada hala etkisini sürdürmekte olan Yahudi öğretilerine göre “mavi” renk Tanrı’nın gücünü hatırlamamızı sağlıyor. Mavi rengin sivrisinekleri uzak tuttuğuna dair de yaygın bir inanış var. Mavi binaların yoğunluğuna pek çok dükkânda satılan toprak rengindeki örme battaniyeler, kilimler ve abajurlar eşlik ediyor. Şehrin Arnavut kaldırımlı, labirenti andıran caddelerini keşfetmeye hazırlan.
Özgürşehir Christiania, Danimarka
Yıl 1971, yer Kopenhag: Hippi devrimi en güçlü zamanını yaşıyor ve bir grup insan, liman semti Christianshavn’da bulunan terkedilmiş bir askeri alanda izin almadan yaşamaya başlıyor. Polis bölgeyi temizlemekte başarılı olamayınca, kendi kendini yöneten, hoşgörü ve topluluk ruhuna sahip alternatif bir yaşam sunan bir yer doğuyor. En başlarda sosyal bir deney olarak müsamaha gösterilen Christiania, varlığını sürdürmek için yıllar içinde uyum sağlamak ve değişmek zorunda kaldı.
Günümüzde yaklaşık 1.000 kişinin yaşadığı bu geniş bölge; hayal gücünü zorlayan yapılar, huzurlu bahçeler, sıcak atmosfere sahip lokantalar ve müzik sahneleriyle dolu bir yer.
Christiania her zaman varlığı tartışmalı bir yer oldu ve bunun önemli nedenlerinden biri de esrar ticareti. Genellikle güvenli bir bölge olarak kabul edilse de girişteki duvarda yazılı kurallara uymaya özen göstermelisin: video veya fotoğraf çekme, özellikle de Christiania’nın ana caddelerinden biri olan ‘Pusher Street’ civarındayken.
Şehir rehberi uygulamamız momondo places’i (sadece İngilizce destekliyor) iPhone’una indirerek Christiania ve Kopenhag’la ilgili daha fazla bilgi alabilirsin.
Sapa şehrindeki teraslı pirinç tarlaları, Vietnam
Sıra sıra çeltik tarlası terasları, sık bambu ormanları ve zirveleri bulutların aralarında kaybolan dağlar, Sapa’yı Vietnam’ın en masalsı turistik yerlerinden biri haline getiriyor. Uzun bir zaman önce bu bölge verimli toprakların bulunduğu sayısız dik yamaçla doluydu. Bölgenin yerlileri, pirinç yetiştirebilmek için yamaçları basamak şeklinde düzenleyerek teraslar oluşturdu. Erozyonu azalttığı ve sulama gerektiren mahsullerin yetiştirilmesinde oldukça etkili olduğu için bu teknik dağlık bölgelerde oldukça yaygındır. Bunun olumlu sonuçlarından bir diğeri ise belki de daha çok estetik açıdan değerlendirilebilir: teraslı tarlalar göze o kadar hoş gelen bir manzara yaratıyor ki baktığın şeyin aslında sadece tarım mahsulleri olduğunu çabucak unutuyorsun. Bölgenin renkleri de mevsime göre değişiyor. Haziran-temmuz aylarında çeltik tarlalarını yeşilin en canlı tonlarında bulabilirsin. Eylül-ekim aylarındaysa çeltik tarlalarının yeşil dağ yamaçlarının oluşturduğu tablonun önünde altın renginde parladığına şahit olacaksın.
Moskova’daki Aziz Vasil Katedrali, Rusya
Bir müzikal sahnesi mi yoksa zencefilli çörekten yapılmış dev bir ev mi? Rusya’nın en bilinen yapılarından Aziz Vasil Katedrali, Moskova’daki Kızıl Meydan’da gösterişli bir peri masalı gibi yükseliyor. Resmi adı Bakire Meryem’in Şefaat Katedrali olan bu yapı, Hz. İsa için dünyevi zevklerden vazgeçmiş Vasil adlı bir azize atfedilerek Aziz Vasil Katedrali adıyla anılmaktadır.
Yapının inşası, Rusya’nın ilk çarı Korkunç İvan tarafından askeri bir fethin onuruna başlatıldı. İlk olarak Kremlin’in beyaz taşlarıyla uyum sağlaması için tamamen beyaz olarak inşa edildi ve kubbeleri de altın rengiydi. Yapının renkleri Cennetin Krallığı’nın İncil’deki tasvirlerinden esinlenilerek 17. yüzyılda eklendi.
Aziz Vasil Katedrali, merkezdeki dokuzuncu bir şapelin çevresine inşa edilmiş sekiz şapelden oluşmaktadır ve içteki dört şapel diğerlerinin üzerinde yükselmektedir. Bu mimari düzene dair ispatlanmamış çeşitli teoriler bulunuyor ve bunlardan biri de yapının Orta Çağ’daki sekiz köşeli yıldız sembolünü simgelediğidir. Günümüzde burası artık bir kilise olarak kullanılmıyor ve onun yerine içinde bir müze bulunuyor.
Rus başkentinde neler yapabileceğine dair daha fazla ipucuna ulaşmak için, Moskova şehir rehberi uygulamamız momondo places’i (sadece İngilizce destekliyor) iPhone’una indirebilirsin.
Twelve Apostles (On İki Havari), Avustralya
Melbourne’un batısından Great Ocean Road üzerinde yolculuğa çıkarsan, dört saatlik bir araba yolculuğunun ardından kendini Avustralya’nın en bilinen manzaralarından birinin ortasında bulacaksın: Güney Okyanusu’ndan yükselen sarp bir kaya oluşumu olan On İki Havari. Havariler kireçtaşı kayalıklarının çok uzun bir süre boyunca erozyona uğraması sonucunda oluşmuş: Güney Okyanusu’nun vahşi suları ve güçlü rüzgârlar yumuşak kireçtaşında önce oyuklar açmış, bu oyuklar zamanla kemerlere dönüşmüş ve kemerlerin yıkılmasıyla da 45 metre yüksekliğe ulaşan dik kayalar ortaya çıkmış. Aslında on iki değil dokuz kaya olduğundan bu adın biraz yanıltıcı olduğunu kabul etmek lazım (adla ilgili olarak, önce bir yerel takma ad ve daha sonra da bu yerin resmi adı olması dışında bir açıklama bulunmuyor). Erozyonun etkisini hala gösterdiği bu bölgede 2005’ten bu yana sadece sekiz kaya ayakta duruyor. Havarilerin koyu renkler ve parlak kum rengi arasındaki büyüleyici renk değişimine şahit olmak için günbatımı veya gündoğumu saatlerinde ziyaret edebilirsin.
Vatikan Şehri
Bağımsız şehir devleti statüsüne 1929’da kavuşan ve teknik olarak dünyanın en küçük ülkesi olan muhteşem Vatikan Şehri, Katolik veya değil tüm mezheplerden turistlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken yerler arasındadır.
Evet, bu duvarlarla çevrili bölgenin kıyısında köşesinde çok fazla sayıda hediyelik eşya satan dükkan göreceksin, ancak Papa’nın arabası şeklindeki anahtarlıklardan satmaya çalışan bu satıcıları arkanda bıraktığın anda, dünyanın en iyi Rönesans ve Barok mimarisi örneklerini karşında bulacaksın.
Vatikan Müzesi, Aziz Petrus Bazilikası, tek kelimeyle hayranlık uyandıran Sistine Şapeli ve renkli üniformalara sahip İsviçreli Muhafızlar gibi şehrin önemli simgelerinin arasında dolaşırken kendini 500 yıl geriye gitmiş gibi hissedeceksin. En iyisi mi? Tüm bunları bir günde gerçekleştirebilirsin.
Tavsiyemiz: Bu din devletinin kıyafet kurallarında bacak ve kolların çıplak olmasına izin verilmediğini belirtelim, yani kollarının ve bacaklarının örtülü olduğuna emin ol.
Kapadokya, Türkiye
Burayı fotoğraflarda gördüğüne eminiz ama hiçbir fotoğraf Kapadokya’nın hakkını tam olarak veremez. Anadolu’nun büyük şehirlerinden Kayseri’den arabayla bir saatlik uzaklıkta olan bu tarihi krallık 3500 yıldan fazla süredir ayakta kalmıştır ve günümüzde eşsiz mağara yerleşim yerleri ve peri bacaları adı verilen volkanik kaya oluşumlarıyla her yıl bir milyon turisti kendisine hayran bırakmaktadır.
Burayı keşfetmenin en iyi yolu gökyüzüne çıkmaktır. Yaklaşık 200€’luk fiyatlarıyla bu sıcak hava balonu gezileri biraz pahalı bir turist tuzağı gibi duruyor. Ancak, yolculuk 95 dakika sürüyor ve bu baş döndürücü UNESCO Dünya Mirası Alanının üzerinden uçarken, bu fiyatın dünyanın harikalarından birini keşfetmek için oldukça cüzi bir miktar olarak kaldığını fark ediyorsun.
Tavsiyemiz: Tüm o kalabalıktan önce davranarak, Kapadokya’yı en harika haline büründüğü gün doğumundan hemen önce gör.
Versay Sarayı, Fransa
Fransa gösterişli kraliyet şatolarıyla doludur ama Versay’la karşılaştırıldığında hepsi sönük kalır. Büyük barok sarayların en görkemlisi olan bu yapı 1682’den 1879’daki Fransız İhtilali’ne kadar kraliyet ailesinin eviydi. Günümüzde ise, ihtişamını görmek için Paris’in merkezinden 1 saatlik tren yolculuğunu yapmaya hazır herkese kapıları açıktır.
Gezintine bakımı hala krallara layık bir şekilde sürdürülen Versay Bahçeleri’nde başlayıp, ardından bir parça gölge bulmak için Grand Trianon’un pembe mermer sütunlarının arasına sığınabilirsin.
Kendini hazır hissettiğinde, içeriye göz atmak ve sarayın en önemli bölümü Galerie des Glaces’ı görmek için kaçınılmaz şekilde uzun olan ama buna kesinlikle değen kuyruğa girebilirsin. 73 metrelik bu uzun salonun bir yanında 17 devasa ayna, diğer yanında ise harikulade bahçeyi gören 17 pencere bulunur ve tavanda da kraliyetin başarılarını sergileyen gösterişli bir fresk vardır.
Görülecek harika yerleri, rahat kafeleri ve en iyi otelleri mi arıyorsun? Şehir rehberi uygulamamız momondo places’i Paris için iPhone’una indirebilirsin (sadece İngilizce destekliyor).
Meteora manastırları, Yunanistan
Meteora’nın Ortodoks mezhebine ait manastırlarını doğayla mimarinin kesiştiği bir yerde bulacaksın. Bu muazzam kaya oluşumları 120 katlı bir binanın yüksekliğine sahip ve 14. yüzyıldan kalma altı manastırı üzerinde barındırıyor. İddialara göre, buranın ilk yerleşimcileri 9. yüzyılda buraya ayak basmış ve çevredeki sayısız ufak mağarada münzevi hayatı sürmüşler. Bir şeyleri aşağı veya yukarı taşımak için ellerindeki tek yöntem iplere bağlanmış sepetleri ve ağları kullanmakmış. Zaman geçtikte, buraya yerleşen ufak topluluk, işgalcilerin saldırılarından korunmak için bir çare aramış ve manastırların inşası bu şekilde başlamış. Günümüzde manastırlara ulaşmak çok daha kolay olsa da (kayalara oyulmuş basamaklar bulunuyor), en tepeye çıkmak belirli bir azim gerektiriyor. Ancak yukarı bir kez çıktığında keşişlerin ve rahibelerin neden hala burada yaşamak istediklerini hemen anlayacaksın.
Mavi Göl + Kuzey Işıkları, İzlanda
İzlanda dediğimizde muhtemelen aklına Mavi Göl geliyordur. Bu baş döndürücü jeotermal kaplıcanın İskandinav ülkesiyle eş anlamlı hale geldiğini biz de biliyoruz ve bu prestij de aynı zamanda yıllar içerisinde buranın gittikçe daha kalabalık ve 45€’luk giriş ücretinden de anlaşılabileceği gibi daha ticari bir yer haline gelmesi demek oluyor. Yine de, Reykavik’in merkezinden arabayla sadece 50 dakika uzakta olan bu yerin kesinlikle kaçırılmaması gerektiğini düşünüyoruz!
Lav yataklarına yakınlığı ve çevredeki jeolojik koşullar nedeniyle gölün 39 °C sıcaklığındaki suları sülfür ve silika gibi madenlerce zengindir ve bu da, bu sularda yüzmeyi rahatlatıcı olduğu kadar gençleştirici bir aktivite haline getirir.
Ziyaretini İzlanda’nın sonbahar veya kış aylarına getirdiysen, dünyanın diğer bir harikası olan ve gece gökyüzünde dans eden Aurora Borealis’i yakalamak için yukarı bakmayı sakın unutma.
Daha fazlası: İzlanda yol gezin için eksiksiz bir rehber
Petra, Ürdün
Petra tüm Orta Doğu’da Ürdün’ün gül rengi mücevheri olarak bilinse de, çoğu batılı onu bir popüler kültür öğesi olarak Indiana Jones Son Macera ve Transformers 2 gibi filmlerden hatırlıyor. İnsanları bu UNESCO Dünya Mirası alanına çeken filmler bile olsa, Petra’nın asıl cazibesi olağanüstü güzelliğinde ve tarihi şehrin bugüne kadar kusursuzca muhafaza edilmesinde yatmaktadır. MÖ 300 yıllarında Nebatiler tarafından titiz bir işçilikle inşa edilen arkeolojik alanda her biri kumtaşı kayalara oyulmuş mezarlar, ahırlar ve bir amfitiyatro bulunmaktadır. Gün içinde kaybolana kadar çevreyi dolaşıp, ardından merkezdeki “Hazine Odası” olarak da bilinen El-Hazne tapınağına geri dönerek, mum ışığı altındaki parlak altın rengi yansımalarını huşuyla izleyebilirsin.
Machu Picchu, Peru
Güney Amerika’nın en önemli turistik yerlerinden olan Machu Picchu adeta bu dünyaya ait olmayan bir yerdir, özellikle de onu bulmak için deniz seviyesinden 2430 metre yukarı çıkman gerektiği düşünüldüğünde! 15. yüzyılın ortalarında inşa edilen yer, İnka’ların günümüze kadar varlığını sürdüren başlıca başarılarındandır. Yerleşkenin büyük bölümü hızla yaşlanıyor olsa da, 5 hektarlık dağ yüzeyine yayılmış olan ve labirente benzer merdivenler, tapınaklar, su kemerleri ve gözcülük alanları gibi yapılardan oluşan İnka duvarcılığının en saf halini görmek üzere burayı hala ziyaret edebilirsin. Bulutların tepesindeki bir yerleşim birimine göre Machu Picchu’ya erişmek şaşılacak kadar kolaydır. Hoş bir köy olan Cuzco’ya uçtuktan sonra (Lima havalimanından 90 dakikalık kısa bir uçuş), ister otobüs veya trenle, istersen de bir yürüyüş grubuna katılarak tepeye çıkabilirsin!
Las Vegas, ABD
İnsanların dediklerini boş ver, bazen azla yetinmemek gerekir. En azından Las Vegas hakkında söylenebilecek olan tek şey bu.
Henüz tanımayanlara Las Vegas’ın ne kadar savurgan ve ölçüsüz bir yer olduğunu anlatmak nafile bir uğraştır. Çölün en ortasında sürekli açık, aşırı parlak renkli bir bölge olan Las Vegas, her şeyin en büyük ve gösterişlisinin makbul olduğu ve her şeyin olabileceği (ve muhtemelen de olacağı) bir yerdir.
Las Vegas Güney Bulvarı metrekare başına düşen 7/24 açık kumarhane, bar ve lüks otel sayısının fazlalığıyla tanınır. Hatta burada, ABD dışındaki turist merkezlerinin Vegas’a özel kopyalarını bile bulabilirsin, tıpkı Eiffel Tower Restaurant ve beş elmaslı lüks otel ve kumarhane olan The Venetian gibi.
Günah Şehri’nin merkez bulvarının ‘her şeyin olabildiği’ ihtişamına şahit olmak üzere yılda 30.500.000 turist buraya akın eder. Sen de sürüyü takip et ve hayatında yaşayabileceğin en abartılı, gösterişli ve çılgın tatile kendini hazırla. Unutma, Vegas’ta olan Vegas’ta kalır!
cta href=”http://www.momondo.com.tr/u%C3%A7ak-bileti/las/u%C3%A7ak-bileti-las-vegas.html” rel=”” content=”Las Vegas’a uçak bileti ara”]Las Vegas’a uçak bileti ara[/cta]
Peak Tram (Zirve Tramvayı), Hong Kong
Hong Kong şehir siluetinin ultra modern gökdelenleri ve sık, yeşil bahçeleri üzerinde yükselen Peak Tram ile eğlencenin doruğuna çıkabilirsin!
İlk olarak 1888 yılında, İngiliz vali Sir George William Des Vœux ve erkanı ile Victoria Zirvesi’nde ikamet edenlerin kullanımına özel olarak açılan tramvaya günümüzde 4 milyonu aşan sayıda turist binmektedir. Şaşırtıcı derecede hızlı yolculuk sadece 7 dakika sürse de, dağın tepesinin sunduğu Hong Kong manzarasını şehrin başka hiçbir yerinde bulamazsın ve bu nedenle kaçırmamalısın!
Şehir rehberi uygulamamız momondo places’i (sadece İngilizce destekliyor) iPhone’una indirerek Hong Kong’u şehrin yerlilerinden biri gibi keşfedebilirsin.