preload

Ödül kazanan filmlerle sinema perdesinde yer bulmuş bu 7 otelde en sevdiğin filmleri yeniden canlandırabilirsin. Rezervasyon için ihtiyacın olan tek şey ise yeni momondo otel arama aracı.

Plaza Hotel – New York City, ABD

New York City’deki Plaza Hotel’in dışarıdan görüntüsü.

Plaza Hotel, New York City.

Filmlerde yer bulan hiçbir otel Plaza kadar film yıldızı görmemiştir. Manhattan merkezinin Rönesans dönemi şatoları tarzındaki bu görkemli simgesi, Amerikan kültürünün devlerinden biridir ve Düzenbaz (American Hustle), Kadın Kokusu (Scent of a Woman), Gizli Teşkilat (North by Northwest), Crocodile Dundee 2 ve Amerikan kültürünü en iyi anlatan filmlerden biri olan Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) filmlerine sahne olmuştur.

En büyük rollerinden birini ise, hiç kuşkusuz, genç Kevin McCallister’ın 144 numaralı odaya yerleşerek kendini ardı arkası gelmeyen dondurmalar, New York’ta limuzin turları ve dev peynirli pizzalarla şımarttığı 1992 yapımı Evde Tek Başına 2 (Home Alone 2: Lost in New York) filmi ile bulmuştur.

Bu tür lüksler tabii ki ucuza gelmiyor, ancak oldukça kabarık bir faturayla yüzleşmeye hazırsan (veya kendini babanın kredi kartıyla New York’ta bulursan), Plaza’da kalarak harika bir zaman geçirebilirsin.

Turtle Bay Resort – Oahu Island, Hawaii

Hawaii’deki Turtle Bay Resort’un gökyüzünden bir fotoğrafı.

Turtle Bay Resort, Hawaii.

Hawaii’nin Oahu Adasının kuzey kıyılarının başlıca oteli olan Turtle Bay Resort, Hollywood’un en çok özen gösterdiği mekanlardandır. 300 hektarı aşan büyüklükte gür ve el değmemiş bir tropikal yağmur ormanı sunan otel, Aşkzede (Forgetting Sarah Marshall) ve Karayip Korsanları 4 gibi filmlerin mekanı olmuş ve ayrıca ABC’nin kült dizisi LOST’ta “ada” görevini üstlenmiştir.

Tatil yerindeki 42 özel bungalova maddi gücünün yetmesi için gerçek bir film yıldızı olman gerekebilir ama tesisin diğer alternatifleri için harika fırsatlar yakalayabilirsin. Adeta küçük bir köy olan Turtle Bay’de çevreyi saran göz kamaştırıcı doğaya ek olarak, iki adet 18 delikli golf sahası, 10 tenis kortu, çeşitli havuz ile restoranlar ve bir de lüks bir spa bulunur.

Kısacası, burası ‘kaybolmak’ isteyenlerin tercih edebileceği harika bir yaz tatili mekanıdır.

Relais Bourgondisch Cruyce, Bruges, Belçika

Belçika, Bruges’teki Relais Bourgondisch Cruyce’un dışarıdan görünümü

Relais Bourgondisch Cruyce, Bruges, Belçika. © Emilio J Santacoloma

Bruges’teyken neden “In Bruges” filmindeki gibi Relais Bourgoundisch Cruyce’ta kalmıyorsun? İki kanal arasında yer alan bu harikulade otel kötü giden bir işten sonra “Kuzeyin Venedik’i” olarak bilinen bu şehirde gözlerden uzak kalmaya çalışan iki tetikçinin (Colin Farrell ve Brendan Gleeson’ın canlandırdığı) hikayesinin anlatıldığı 2008 yapımı kara komedide büyük bir yere sahiptir.

Büyüsü sürekli didişen iki tetikçinin üzerinde yeterince etkili olamadıysa da, kanal kıyısındaki 16. yüzyıldan kalma bu otel, vitraylı camları ve antikalarla dolu 16 odasıyla Avrupa’nın en romantik butik otellerinden biri olarak kabul edilmektedir. İçine adımını atar atmaz buraya aşık olacaksın!

Park Hyatt Tokyo – Japonya

Japonya, Tokyo’daki Park Hyatt otelinin zirvesi.

Japonya, Tokyo’daki Park Hyatt otelinin zirvesi. © kadluba

Bir gün Bill Murray olarak uyanmayı hiç dilemiş miydin? Tabii ki bazı hayallerin gerçekleşme şansı yoktur ama en azından Park Hyatt Tokyo otelinde bir gece geçirerek eşsiz komedi dâhisininkine benzer bir gün yaşayabilirsin.

Bu 5 yıldızlı gösterişli otel, varoluşsal bir kriz yaşayan Bill Murray’in benzer şekilde düşünceli, pembe peruklu Scarlett Johansson’la sıradışı bir bağ kurduğu 2003 yapımı tuhaf bir komedi olan Bir Konuşabilse (Lost in Translation) filmiyle ön plana çıktı.

Başkentin en uzun ikinci binası olan ve Kenzo Tange tarafından tasarlanan Shinjuku Park Tower’da yer alan Park Hyatt, Japon zarafetinin en uç noktasıdır. Ön plana çıkan özellikleri arasında, bulutların arasındaki cam bir tavana sahip yüzme havuzu, 2.000 yıllık nadir bulunan bir ahşaptan mobilyaları ve benzersiz şehir manzarası sayılabilir.

Eğer bunların hiçbiri iştahını dindirmeye yetmediyse, sen de Bill Murray gibi tüm Tokyo’daki en iyi kokteyl barı olarak bilinen otelin en üst katındaki New York Barında viskini yudumlayabilirsin.

Grandhotel Pupp First Class – Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti

Sakin bir yaz akşamında Batı Bohemya’daki Grandhotel Pupp.

Grandhotel Pupp, Çek Cumhuriyeti. © Scully Photo

Martinini ister çalkalanmış ister karıştırılmış sev, en iyisini her zaman Grandhotel Pupp First Class’ta bulabilirsin. Bunu otelin adından da anlayabilirsin.

Her yıl düzenlenen Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’ne ev sahipliği yapmasının yanı sıra, bu görkemli 18. yüzyıl oteli 2006 yılında çekilen Bond filmi Casino Royale’in de başlıca çekim mekanıdır.

Eğer görev üzerindeki gizemli bir uluslararası ajan olmasaydı, eminiz Bond, James Bond da 5 yıldızlı Pupp’ın ihtişamına aşık olurdu. Burada geceyi geçirirken karşılaşacağın lüksler arasında Thai masajı salonu, bir kumarhane ve tüm Batı Bohemya’nın en lezzetli restoranları da bulunuyor.

Buranın muhteşem kaplıca kasabası Karlovy Vary’nin baş tacı olduğuna şüphe yok. 007 bu 5 yıldızlı otelden daha azıyla yetinmemişti, sen neden yetinmelisin ki?

Ellangowan Hotel – Creetown, Dumfries & Galloway, İskoçya

İskoçya, Dumfries & Galloway’deki Ellangowan Hotel’ın dışarıdan görüntüsü.

Ellangowan Hotel, İskoçya. © JHongosh

The Shining filminde yer alan korkunç Stanley Hotel’de konaklama şansının olduğunu hiç kuşkusuz biliyorsundur. Ancak, geceyi gerçekten ürkütücü bir yerde geçirmek istiyorsan, aslında gitmen gereken yer Ellangowan.

Kırsal bir İskoç liman kasabası olan Creetown’daki bu hoş oda ve kahvaltı oteli bir zamanlar The Wicker Man adlı efsanevi gizem filminde “The Green Man” misafirhanesi olarak kullanılmıştı.

Dikkate değer bir yerel restoran olan zemin katı ve banyolu 8 odasıyla Ellangowan kesinlikle mütevazı, yerel bir mekan ama ürkütücü kült klasiğin hayranı olan herkes burada bir şeyler içip, geceyi geçirmekten veya bu garip mekanı dolaşmaktan zevk alacaktır.

Fontainebleau Miami Beach – Florida, ABD

Miami Beach’teki Fontainebleau’nun dışı ve havuz bölümü.

Fontainebleau Oteli, Miami Beach. © Phillip Pessar

Palmiye ağaçlarıyla dolu Milyonerler Caddesinde, Miami Beach’in sunduğu aşırılığa kaçan lüksleri The Fontainebleau’dan daha iyi simgeleyen bir başka tatil yeri daha yoktur.

Bu ölçüsüz Neo-Barok tesis geçtiğimiz elli yıl içerisinde hatırı sayılır çapta övgü ve yergiyle karşılaştı. Buradan hoşlanmayan yıldızlar (Joni Mitchell ve Woody Allen gibi) burayı zevksiz ve abartılı bulurken, buranın gösterişçiliğini sevenler oteli “America’nın En Sevilen 150 Mimarisi” listesinde 93. sıraya taşıdı.

Burası sevilse de, sevilmese de inkar edilemeyecek bir yer ve filmler de bu konuda hemfikir. Son elli yıl içerisinde Fontainebleau – özellikle de 40.000 metrekarelik spa bölümü, papyon şekilli yüzme havuzu ve oteli dolduran yarı giyinik bikinili kız ordusu – The Bodyguard, Altınparmak (Goldfinger), Frank Sinatra’nın başrolde olduğu Miami Macerası (A Hole In the Head) ve Yaralı Yüz (Scarface) filminin 1983 yapımı ünlü yeniden çekimi de dahil olmak üzere pek çok filmde yer almıştır.

Yazar hakkında

momondo Türkiyemomondo, stay curious sloganıyla herkesi merak etmeye davet ediyor – seyahat ederek, dünyayı farklılıklarımızın hoşgörüsüzlük ve ön yargı değil ilham kaynağı olduğu bir yer olarak görebiliriz. Her gün ilham verici içerikler, seyahat ipuçları ve daha fazlasıyla dünyamızı birlikte deneyimleyelim. Daha fazla ilham almak için bizi Instagram'da takip edin.

Diğer yazıları keşfedin