preload

Büyük Elma’dan bir ısırık almak, cüzdanında büyük bir delik açma potansiyeline sahip olsa da, deneyimli seyahatçiler bu heyecan verici metropolü hesaplı bir şekilde keşfetme yollarının hiç de az olmadığını bilirler. İşte para harcamadan inanılmaz deneyimler yaşamanı sağlayacak birkaç fikir.

Limanda gemi gezisi

New York’ta Staten Island Ferry ile gemi gezisi.

New York’ta Staten Island Ferry ile gemi gezisi.

Bu ünlü şehir manzarasına hoş bir başlangıç için şehri çevreleyen sulardan daha iyisi bulunabilir mi? Tuzlu fiyatlara sahip sayısız tekne gezintisi olsa da, Staten Island Ferry, New York limanının bir ucundan diğerine ücretsiz bir tekne gezintisi imkanı sunar.

Asıl amacı Staten Island ile Manhattan arasında ulaşım hizmeti sunmak olsa da, bu yolculukta açık güverteden şehir siluetinin büyüleyici manzarasını seyredebilirsin. New York’un en önemli simgesi Özgürlük Heykeli ile yakın bir karşılaşma da bu yolculuğun sunduğu fırsatlar arasında; yani heykelin fotoğraflarını çekmek için kalabalık turist grupları arasında itişmek zorunda kalmayacaksın.

Vapur 30 dakikalık aralıklarla kalkıyor ve yolculuk da 20 dakika sürüyor. Vapur Staten Island’a götürüyor olsa da, dilersen hemen Manhattan’a geri dönen bir sonraki vapura tekrar binebilirsin. New York’un nemli olmasıyla meşhur yaz günlerinde serinlemek için taze deniz havasından daha iyisini bulamazsın.

West Village semtinde gezintiye çıkarak stres at

West Village’da, ağaçlarla dolu Perry Street’te hafta sonu bitpazarı.

West Village’da, ağaçlarla dolu Perry Street’te hafta sonu bitpazarı. © joelogon

Yerel bir ortamı tam olarak yaşayabilmek için amaçsızca dolaşmak gibisi yoktur ve seyahatin ister ilkbahar çiçekleri, ister sonbahar yaprakları arasında olsun, West Village mutlaka dolaşman gereken huzurlu bir semttir.

New York’un en eski mahallelerinden olan bu yerde gökdelenler görmeyi beklememelisin. Onun yerine, birbirine bitişik şık apartmanlar ve sarmaşıklarla kaplı tuğlalar gibi karakteristiklere sahip koloni mimarisi yapıları arasında hafta sonu bitpazarları ile karşılaşacaksın. Hatta trafik sıkışıklığını çağrıştırabilecek en yakın şeyin at arabaları olduğu bir zamanı çağrıştıran Arnavut kaldırımlı sokakların bile bir bölümü hala durmaktadır.

On yıllar önce karşı kültürün önemli merkezlerinden olsa da, West Village artık oldukça sosyetik bir yer, ancak hala kenarda köşede alışılmadık kahve evleri ve tuhaf butikler bulabilirsin. Burada film çekilmediği zamanlar nadirdir, bu yüzden ara sokaklarda gezerken her an bir film ekibiyle karşılaşabilirsin. Aslında, istersen Grove ve Bedford Caddeleri’nin köşesindeki Friends apartmanının yanında veya Sex and the City‘deki Carrie Bradshaw’un 64 Perry Street’teki evinin önünde resim de çektirebilirsin.

Dünyaca ünlü bir bira fabrikasını gez

Brooklyn Brewery’de ücretsiz lezzet turuna katıl.

Brooklyn Brewery’de ücretsiz lezzet turuna katıl. © kevinessner

Bu çağrımız tüm bira tutkunlarına! Bir zamanlar yerel bir üne sahipken küresel bir marka haline gelen ve 1980’lerin harabe halindeki depolarının arasında ufak bir imalathane olarak doğan Brooklyn Brewery’i belki zaten tanıyorsundur. Son birkaç on yılı hızlıca geçersek, bu imalathane nezihleştirilmiş Williamsburg’un günümüzdeki odak noktalarından birisidir. Tesis her gün çok ucuz turlar sunuyor olsa da, Cumartesi veya Pazar öğleden sonra ziyaret ettiğin takdirde ücretsizdir.

Bu etkinliğin oldukça popüler olduğunu hatırlatmakta fayda var, yani biraz kuyrukta beklemeye kendini hazırlamalısın. Ancak 30 dakikalık tur kesinlikle buna değiyor. Turda hevesli rehberler katılımcılara mayalanma sürecini anlatıyor, mayalama tanklarını gösteriyor ve bira fabrikasının tarihini anlatıyor.

Tur mevsimsel spesiyaller de dahil olmak üzere sayısız biranın tadıldığı bir tadım odasında son buluyor. Bira ücretsiz olmasa da, cesaretini toplayıp barmenden tadım için küçük numuneler isteyebilirsin, ancak içecek jetonu satın almanın buna değdiğini de ekleyelim. Tadım odasının sosyalleşmeyi destekleyen, dostane bir bira bahçesi atmosferi taşıdığını da hatırlatmakta fayda var.

Teras bahçesinde bir gezinti

High Line'ın demiryolu gezi alanlarından birinin tepesinde yaz eğlencesi.

High Line’ın demiryolu gezi alanlarından birinin tepesinde yaz eğlencesi. © Iwan Baan

Çoğu zaman bir beton ormanı olarak anılan bu şehrin pragmatik planlamacıları, ilave yeşil alan yaratmak için sıra dışı bir fikir bulmuşlar. The High Line yıllar süren terk edilmişlikten sonra kurtarılarak şehir parkı görünümünde gezi yoluna dönüştürülmüş eski bir endüstriyel demiryoludur.

Sokak seviyesinin üzerinde bulunduğundan, altından hızla geçen taksilerle birlikte sanki şehrin içinde süzülüyormuş gibi hissetmen hiç zor değil. Güney ucu özenli bir şekilde budanan bir yeşil alanken; kuzey ucunda otlar vahşi şekilde yükselerek, doğanın bu yapıyı nasıl tekrar ele geçirdiğini sergiler. Bu iki ucun arasındaysa, çeşitli yerleştirme sanatı örnekleri ve bir fotoğrafçının rüyalarını süsleyen, eskisiyle yenisiyle Manhattan’ın en yenilikçi mimarilerinden bazıları görülebilir. Buranın avantajlarından biri de, trafiğe yakalanmadan otuz blok yürümeye izin vermesidir.

High Line aslında geleneksel anlamda bir park değil, bu nedenle çimlere uzanıp piknik yapmak istersen şehrin biraz daha yukarısındaki – doğru tahmin ettin – Central Park’ı tercih edebilirsin. Seyahatin Ağustos’ta mı? Şehrin Summer Streets girişimini sakın kaçırma.

Galerileri gezerken şarap ve peynirin tadını çıkar

New York, Chelsea’de David Zwirner Gallery’deki isimsiz bir Dan Flaivin yerleştirme sanatı eseri.

New York, Chelsea’de David Zwirner Gallery’deki isimsiz bir Dan Flaivin yerleştirme sanatı eseri. © 16 Miles of String

Sanat meraklılarının şehrin en iyi modern sanat örneklerinden bazılarını görmek için yüksek müze giriş ücretleri ödemesine gerek yok. High Line’a yakın bir noktada, yüzden fazla sanat galerisiyle dolup taşan bir dizi blok bulunmaktadır. Batı Chelsea’deki 10. ve 11. Bulvarlar arasındaki bu galerilerdeki müze kalitesindeki sergileri tek bir dolar bile harcamadan dolaşabilirsin.

Bu galeriler arasında, çok büyük ve havadar sergi alanında dönüşümlü olarak tanınmış modern sanatçıların eserlerine yer veren David Zwirner Gallery ve heyecan verici uluslararası sanatçıları vitrine çıkarmasıyla alkışlanan Gagosian Gallery gibi ünlü devler bulunur.

Perşembe günleri akşam 6 ila 8 arasında ise her şey daha da renklenir. Pek çok galeri, en son gösterileri için ücretsiz ordövrler eşliğinde oldukça hareketli açılış resepsiyonlarına ev sahipliği yapar. Bir galeride ücretsiz birkaç kadeh Merlot devirip, avuç dolusu ‘provolone’ peynir küpleri atıştırmak kulağa ne kadar da kültürel geliyor, değil mi? Sanat seni heyecanlandırmıyor olsa bile, eminiz ortam ve yiyecekler bunu başaracaktır.

Tarihi bir caz kulübünde canlı müzik dinle

The Grove Street Stompers tromboncusu Pete Balance.

The Grove Street Stompers tromboncusu Pete Balance. © reidspice

New York yarattığı yeni akımlar ve dünyanın önde gelen sanatçılarının pek çok mekanında sahne alması gibi etkenlerle her zaman müzik dünyasına liderlik etmiştir. Burada asıl zor olan ise, düzenli olarak ücretsiz canlı müziğin keyfini çıkarabilecek bir yer bulmaktır. Arthur’s Tavern şehrin kesintisiz olarak hizmet veren en eski barlarındandır ve giriş ücreti almadan canlı caz müziği sunar.

Dürüst olmak gerekirse, bar biraz küçük ve köhne, çalışanlar ise kabalıklarıyla ilgili kötü bir şöhrete sahip; yani buranın asıl cazibesi, seni sokaktan içeri çeken dayanılmaz müziktir. Ziyaret ettiğin zamana göre, burada 60’ların liste başı parçalarını çalan bir grup veya otantik caz icra eden popüler Grove Street Stompers’ı bulabilirsin. Ne olursa olsun, müzik mazide kalmış o nahoş bar ortamını telafi etmeyi başarıyor. Oturma planını insanların dirsek dirseğe olmasıyla açıklayabiliriz ama bu da cazibesinin başka bir yönü. Yani yeni birkaç arkadaş edinmeye hazır ol!

Greenwich Village’da aslında birkaç caz kulübü bulunuyor. Her ne kadar diğerleri akşamları giriş ücreti alıyor olsa da, 55 Bar or Smalls gibi bazıları kalabalık olmayan öğleden sonraları içeri ücretsiz girmene izin veriyor.

Aydınlık şehir manzarasının üzerinde dans et

Le Bain - Eşsiz bir manzaraya sahip, girişi ücretsiz bir teras kulübü.

Le Bain – Eşsiz bir manzaraya sahip, girişi ücretsiz bir teras kulübü. © Standard Hotels

Hiç uyumayan bu şehre yapılan her seyahat biraz gece hayatı içermeli ve şansa bak ki, şehrin ilgi odağı bazı mekanları ücretsiz giriş imkanı sunuyor. Meatpacking District’teki şık Standard Hotel’in en tepesinde, tuhaf bir dekora, usta DJ’lere ve insanın yüzüne tokat gibi çarpan bir şehir merkezi manzarasına sahip Le Bain bulunur.

Burada hafif bir elitist hava sezilse de, bu çekici kalabalık genelde bir blazer ceket yerine üzerine tam oturan bir tişört giymeyi tercih ediyor. Gecenin en yoğun saatlerinde kapıdaki güvenliği geçmek biraz zorlaşsa da, sabırlı, kibar ve uygun giyimli (şık ama gündelik bir kıyafet) olduğun sürece bir sorun çıkmayacaktır. Daha ödüllendirici bir plan ise, erken gelip, rahatlama imkanı sunan büyük su yataklarından birine kurulup, Hudson Nehri’nin üzerinden günbatımını seyretmek.

Eğer Brooklyn ortamının sana daha uygun olduğunu düşünüyorsan, Williamsburg’un butik oteli The Wythe’a gidip, asansöre binerek ücretsiz giriş sunan harika teras barı The Ides’a uğrayabilirsin.

Şehri keşfetmek için daha fazla seyahat fikri ve ÜCRETSİZ yöntemler mi arıyorsun? Hemen momondo blogunu ziyaret et.

Yazar hakkında

momondo Türkiyemomondo, stay curious sloganıyla herkesi merak etmeye davet ediyor – seyahat ederek, dünyayı farklılıklarımızın hoşgörüsüzlük ve ön yargı değil ilham kaynağı olduğu bir yer olarak görebiliriz. Her gün ilham verici içerikler, seyahat ipuçları ve daha fazlasıyla dünyamızı birlikte deneyimleyelim. Daha fazla ilham almak için bizi Instagram'da takip edin.

Diğer yazıları keşfedin